
1490-1588
xvı.yüzyılda Osmanlı İmparatorluğunun,en yüksek mimarı olan Mimar Sinan,kafasında tasarladığı büyük mimari eserleri gerçekleştirerek yurduna ve tarihe hediye etmiş,yaratıcı bir sanatkardır.
Sinan,1490 yılı Mayıs ayının güneşli,ılık bir gününde Orta Anadolu'da Kayseri sancağının,Kesi nahiyesine bağlı Ağırnas köyünde doğdu.Babası Abdülmenan adında bir köylü,dedesi ise marangoz Doğan Yusuf Ağa'dır.
Ağırnas,o sıralar da bir köydü.Erciyeş dağına,Kayseri'den daha uzak ve daha yüksekçe,kayalık bir tepe üzerine kurulmuştu.İnişli-yokuşlu kayalık bir yerde bulunan köyün,gür ve duru sularının şırıl şırıl aktığı çeşmeleri ,yazın en sıcak günlerinde bile,sanki Erciyeş'in karlarının soğukluğunu akıtırlardı.
Küçük Sinan böyle bir çevrede büyümeye başlamıştı.Onun evinden dışarıya,gün ışığına çıktığı zaman gözünü dolduran şeyler,yaz-kış daima karlı duran ve gökyüzü ile boy ölçüşen Erciyeş dağının ufukları dolduran ululuğuydu.Sinan bu dağın büyüleyici görünüşüyle gözleri,ruhu,fikri dolarak gittikçe serpiliyor ve büyüyordu.Köydeki toprakları aileyi iyice geçindirmeye yetmediğinden,dedesi marangozluk işleri de yapıyordu.
Bir yaz günü Sinan,dedesi Doğan Yusuf Ağa ile ahşap kısımlarını tamir edecekleri,Selçuklulardan kalma Karatay kervansarayına gitmişti.Delikanlı,bu çorak ovada göklere yükselen bu taş anıt karşısında kendinden geçmişti.Sanki koşan,hareket eden,iş gören çocuk yerine,düşünen ve dalgın gözlerle sadece bakmak isteyen bir çocuk olmuştu.Dedesi,torununa anıt hakkında kısa bilgiler veriyordu:
-''Bu yapı,Selçukluların eseridir.Onlar da bizim gibi Doğudan gelip,burada yerleştiler.Bu anıt gibi pek çok anıt yapıp bizlere bıraktılar''diyordu.
Karatay,kervanlara durak ve dinlenme yeri olarak yapılan,kalın yontma taşlarla örülmüş aşılmaz kale duvarları içinde,bir avlu etrafına sırlanmış,her ihtiyacı karşılayan bir saraydı. Burası, cami, hamam,insanların yatacakları yerler,eşyaların konulacağı kısımlar,hayvanların barınacağı taş sütunlu,yüksek tavanlı kısımları ile planlı,tertipli ve muntazam yapılmış bir binalar topluluğuydu.Büyük ve göz alıcı kapısı,Selçuk mimarisinin paha biçilmez bir örneğiydi.
Şimdi de yol üzerindeki Melik Gazi türbesine ve camiine gitmek için yol almışlardı.
Dedesi,türbe ve cami hakkında bildiklerini torununa tekrarlıyordu.Sinan,yolda rastladığı yeşilliklere,çağlayanlara hayran hayran bakıyor,tabiatın yarattığı güzellikler karşısında anlatılması güç bir ferahlık duyuyordu.
Türbe ve caminin yanına geldiklerinde küçük delikanlı,kendini başka bir dünyada sandı.Çevik adımlarla yapının dört bir tarafını gezdi.Türbenin duvarlarındaki çini ve tuğla ile yapılmış güzel şekilleri çizdi.Bir taraftan da dedesine yardım etti.
Ağırnas'a döndüklerinde Sinan,daima,gördüğü Selçuk eserlerinden söz açıyordu.Bir ara en sevdiği arkadaşı Tanrıverdi'ye yüksek sesle bir soru yöneltti:
-''Dedemle gördüğüm mimari eserler kadar güzel ve büyük eserleri bizler de yapamaz mıyız dersin Ağırnas'lı dostum?''
_devam edecek_
2 yorum:
güzel yazı olmuş.
devamı bekleniyor.
teşekkür ederiz efendim:))devamı bugün gelecek...
Yorum Gönder