
30 Nisan 2009 Perşembe
Mimar Sinan-2

29 Nisan 2009 Çarşamba
Mimar Sinan-1

27 Nisan 2009 Pazartesi
köpek pikniği:))
pek çoğumuz yeni tanıştık.ama çok keyifli geçti.ben arkadaşıma gittim önce,ordan pet taksiyle 2 köpek ve bizler kabataş'a geçtik.saat 11:30 da buluştuk.12:00 vapuruna kısım kısım bindik.lucky yolda hiç huzursuzluk çıkarmadı.ağızlık olayı biraz canını sıktı ama sonra alıştı birazcık.heybeliye yaklaşırken çıkardık ağızlığı artık.ağızlık şart vapurlarda.ama çevredeki insanlar zaten çıkarın demeye başlamışlardı.bostancıdan gelen arkadaşları bekledik iskelede.herkes buluşunca piknik alanına doğru yürümeye başladık.köpeğinizin o memnuniyeti sizide çok mutlu ediyor.tıpkı bir çocuk gibi.
kendimize güzelde bir yer bulduk.hem insanları rahatsız etmeyeceğimiz,hemde bizimkilerin rahat rahat dolaşabileceği açık bir alandı.17:00 vapuruna kadar hep beraber oranın tadını çıkardık.yürüye yürüye iskelenin oraya vardık.dönüşümüzde sorunsuzdu.vapurun en arkasında yarı kapalı balkona sığıştık hepimiz.hem bizim hem köpeklerin pili bitmişti.kızımın bir sürü de arkadaşı oldu.lucky artık kafayı kaldıramaz olmuştu eve dönünce.o kadar hareketli bir köpek bile pes etti.ama dün onun çok mutlu uyuduğunu düşünüyorum,eminim rüyasında kırlarda koşmaya devam etmiştir.hepimiz rüyalarımızda daha özgür değil miyiz?
24 Nisan 2009 Cuma
:)) Bundan birkaç sene önce büyükannemi doktora götürdük. Muayeneden sonra tahlil için gün verip "Sabah sakın bir şey yemeyin, aç karnına gelin." diye tembihlendi. Hastaneden çıktıktan 5 dakika kadar sonra büyükannem sessizliği bozdu ve buram buram umut kokan sorusunu sordu. "Kahvaltıda ne ikram edecekler acaba? Aç gelin diye o kadar sıkı tembihlediler..."
:)) Babama bilgisayar ve internet kullanmayı öğrettiğim ilk günler... "Baba bak bu mouse, yani fare." diyorum, nasıl kullanıldığını gösteriyorum. Birkaç gün sonra babam beni çağırıyor. "Kızım gel bak, bu kurbağa çalışmıyor!"
:)) Oğlum, saatlerce uğraşarak kartondan yaptığım buzdolabı modeli ile ödevinden en yüksek notu aldı. Öğretmeni ona "Aferin!" demiş. "Herkes anne ve babasına yaptırmış. Ama sen kendin yapmışsın, belli." Kendimi hiç bu kadar beceriksiz hissetmemiştim. Karım iki gündür gülüyor. Karizmam yerle bir oldu. Teşekkürler öğretmen hanım!
:)) Sabah okula gelip bilgisayarın başına oturduğumda Youtube'un kapatıldığını öğreniyorum. O sırada içeri elinde çayla çaycımız Şerife Hanım giriyor. Acımı onunla paylaşmak istiyor ve "Şerife Hanım, duydun mu; youtube da kapatılmış." diyorum. Şerife Hanım bu olaya hiç şaşırmadığını belirten yorumunu ortaya atıyor hemen. "Bu okulda ne düzgün gidiyor ki zaten? Tuvaletin süpürgesini de almışlar!"
bir telefon

aradan uzun zaman geçse de sesi tanıdım hemen ama bir anda ne diyeceğimide bilemedim doğrusu. biraz kırgın ayrılmıştık.sesindeki samimiyet bunu düşündürmedi hiç bana. geçmiş gitmiş,üç günlük dünya. çok büyük bir sebepden dolayı oluşmamıştı bu kırgınlık zaten. ne yalan söyleyeyim içim bir hoş oldu. çok fazla konuşabilecek durumdada değilim işin kötüsü,hazırlıksız yakalandım. kabalık etmekde istemiyorum. birden birbirimizi ne kadar iyi tanıdığımızı düşündüm. o, üç yıl geçmesine rağmen birden telefon açıp doğrudan mevzuya girebiliyordu,çünkü benim ona kötü bir karşılık vermeyeceğimi bilecek kadar tanıyordu beni. birden rahatladım,''ben de,ödeme yapıyorum arıcam seni'' dedim kısa ve net. ve tekrar ''bende seni özledim'' dedim. hiç de bozulmadı,tam tersine arayacağımdan emin,tahmin ettiği gibi bir sonuçla karşılaştığı için mutlu bir ses tonuyla ''peki'' dedi.
ve bir daha aramadım onu...
:)))))
tabi ki aradım.o kadar çok laf birikmiş ki ikimizde şaştık kaldık.bazı insanlar vardır herşeyini herkese anlatır,bazıları konuşmak istediklerini özel olarak bazı insanlara saklarlar.o insan yoksa o sıralar etrafında konuşulmaz içinde kalır. o konuları,o insanla konuşmak önemlidir,keyiflidir. bazılarıda hiç konuşmaz. işte bizim birikimler birbirimize sakladıklarımızdan ötürü biraz fazlalaşmış. çok kısa bir zaman diliminde o kadar çok şey anlatıldı ki karşılıklı... seni anlayan,dilini bildiğin biriyle sohbet etmekde ayrı bir zevk hakikatten.
22 Nisan 2009 Çarşamba
hani bir laf var ya,kendi pencerenden dışarıya bakmak...bazen bende ara ara pencereyi açıp dışarıya bakıyorum.bakıyorum ama çoğu zaman içeri kaçıp pencereleri sıkı sıkı kapatma hissiyatı doğuyor içimde.karamsarlık değil kastettiğim,öyle bir duygu yok içimde.ancak ne yazık ki gerçek bu.
yaşamayı seviyorum,hayatla bir sorunum yok.ama insanlar boğuyor beni çoğunlukla.insanların birbirine davranışı,konuşma tarzı,bir türlü tatmin olmak bilmeyen egolar,farkında olarak ya da olmayarak etrafını üzecek,kıracak,ezip yıkıp geçecek kadar hırsları gözlerini bürümüş insanlar.adalet kavramı bambaşka bir boyut almış.bana dokunmayan bin yaşasın zihniyeti git gide herkesi kuşatmaya başlamış.tepkisizlik var.en yakın arkadaşlarını,akrabalarını hayatın şartlarına teslim etme kolaylaştı.''ne yapalım canım hayat birimizi bir tarafa,birimizi bir tarafa savurdu...'' peh,bu kadar kolay mı ya!
ne oldu vefaya,ne oldu sadakate,sözünün eri olmaya,sabıra,merhamete,kendinden önce başkalarını düşünmeye ne oldu?bir koşuşturmaca hayatta,kimse kimseyi tanımıyor,bir çocuğun başı okşanmıyor,sahipsiz bir hayvana durup beş dakika ayırmak çok mu zor?yol kenarında açan çiçeklerle şöyle bir göz ziyafeti yapmak,bir yaprağına dokunup merhaba demek...benim çocukluğumda (neyse ki şanslıyım birazcık sonlarına yetiştim) etrafımızda ailemizdeki yaşlılardan başka apartmanda ya da yan apartmanda ya da yan sokakta makbule teyzelerimiz,arif amcalarımız olurdu,onları bilirdik tanırdık.selam verirdik,el öperdik, kırışıklıklarla dolu yüzlerine hayatı ordan okumak ister gibi uzun uzun bakardık.nereye gitti bu insanlar,hayatın içindeydiler.sokakta ağır ağır yürür,tanıdık dükkanlarda sohbet molası verir ya da apartman merdivenlerine otururlardı.şimdi doğru dürüst yaşlı insan göremiyorum dışarılarda,hayatın içinde.ya da ben rastlamıyorum.bildiklerimde evden dışarı çıkmıyor artık.çocuklarda bir tuhaflaştı,onlarda da bir bağırış,bir çağırış,bir hırsla oyun oynamalar,argolar,sülaleleri bile aşacak boyutta küfürleşmeler.eeee kızmamak lazım,ne görüyorlarsa onu yapıyor onlarda.hayır nereye yetişicez,kimi kovalıyoruz.eninde sonunda gideceğimiz yer belli!
hayat tabi ki amaçsız yaşanmaz,hedefleri olmalı insanın.çalışmalı,çabalamalı,vazgeçmemeli. bizim hayvanlardan ve bitkilerden farklı olmamızı sağlayan pek çok özelliğimiz var. avantajlarımız var. bunları niye kullanmıyoruz,gittikçe kullanmaktan uzaklaşıyoruz.şükretmiyoruz,şükredenlerde sadece dilinde çoğunlukla. şükürler olsun,ben bu durumdayım,o zaman başka birine de şükredebileceği bir sebep bulmaya çalışayım demek yok.
bir şükürde benden mesela,ne güzel ki iyi insanlar,doğru kalmaya çalışan insanlar var.azınlıktada kalsalar çok şükür,ama bu gün geçtikçe azalan kesimde kabuğuna çekilmeye başladı.halbuki böyle olmaması lazım.bende ne yapacağını bilemeyenlerden değil miyim?